Günümüzün sosyal Sorunlarına Çözümler:
Mutlu bir evliliğin formülü, depresyondan kurtulmanın yolları, yalnızlığın sebepleri ve çocuk eğitiminin püf noktaları... Hz. Mevlâna'nın 7 asır öncesinden bu günün insanına önerileri var.Mesnevi, dünyanın en çok satan kitapları listesinde. Peki modern zaman bireyleri asırlar önce yaşayan bu İslam aliminin anlattıklarında ne buluyor? Günümüz insanının en yaygın sıkıntılarına Hz. Mevlâna'nın sunduğu bu pratik formülleri,hayatımıza uyarladığımızda dünyevi ve uhrevi huzur elde edebiliriz.
Gamdan başka birşeyden neşelenme!
Depresyon modern zaman bireylerinin en yaygın psikolojik sorunu. Can sıkıntısı da öyle. Hz. Mevlâna'ya göre yoksulluk ve hastalık gibi bu sıkıntılar da gerçek dertler değil. Onun için insanı eleme sevk eden en büyük sıkıntı Allah'tan ayrı kalmak. Mevlâna bedenden ayrı kalan bir uzvun işe yaramadığı gibi aslından, yani kendini yaratan Yüce Allah'tan uzak kalan kişilerin de 'eksik' ve 'işlevsiz' olacağını vurgular. Dolayısıyla dünyalık dertleri için sıkıntıya giren insanlara "Kopart zincirlerini, esiri olma onların." önerisinde bulunuyor. Mevlâna insanın sıkıntılarının ancak, 'dertlerin insanı yoğurup yetiştirdiğini' anlamakla göğüslenebileceğini belirtir ve şu beyiti söyler: "Gamdan neşelen, ondan başka bir şeyden neşelenme!" Mevlâna bu konuda, dibine gübre atılan gül fidanı bu kötü kokuya sabredip güzel bir kokuya kavuşuyorsa ve yine dikenine sabreden gül kadife gibi bir tene sahip olabiliyorsa, dert ve sıkıntıya sabreden kişilerin de çektikleri derdin tam tersi, hatta daha fazlası rahatlığa kavuşacaklarını anlatır.
Erkek cesur olsa da karısının esiridir
Modern psikolojinin yenilerde keşfettiği 'optimist' bakış açısını Mevlâna, insan ilişkilerinde özellikle de evliliklerde bir formül olarak sunuyor: "Sevgiyle acılar, tatlılaşır; bakırlar altına dönüşür. Muhabbetle tortular, berraklaşır; dertler, şifa verir. Muhabbetle ölü, canlandırılır. Sevgiyle padişah, köle yapılır." Unutmamalı ki hiçbir şey mükemmel değildir ve eksiklikleri vardır. İnsan gözüne eksiklik görme gözlüğü takarsa hiçbir zaman mutlu olmayacaktır. Evlilikte erkekle kadın arasındaki sevgi bağına dikkat çeken Mevlâna, böyle olmadığında da sorumluluğu erkeğe yüklüyor. Büyük alim erkeğin kadına olan sevgisinin-meylinin bunun ilacı olduğunu belirtip şunları söyler: İnsan, yiğitlikte Zaloğlu Rüstem bile olsa, Hamza'dan bile cesur olsa yine de hükmetme hususunda karısının esiridir. Görünüşte su, ateşten üstündür... Fakat ikisinin arasına bir tencere (sevgi) girdi mi ateş o suyu kaynatır, buharlaştırır, yok eder. Görünüşte su nasıl ateşten üstünse sen de kadından üstünsün; fakat hakikatte ona mağlupsun, onu istemektesin. Kadınlar, akıllı erkeklere karşı galip gelirler; fakat cahil kişiler kadınları mağlup ederler. Bu tür cahiller, sert ve kaba olan insanlardır. Bunlarda acıma, lütfetme ve sevme duygusu azdır; çünkü yaratılışlarında hayvanlık duygusu üstündür. Sevgi ve acıma insanlık özelliğidir, hiddet ve şehvet ise hayvanlık."
Çocuklar oyunla olgunlaşır
Mevlâna çocukların ilk öğretmeninin anne olduğunu söyler ve henüz bebek olduğu dönemlerde bile sözlerine dikkat etmesi gerektiğini vurgular. Çocukların üslubunu bu dönemde duyduklarının belirlediğini düşünür. Çocukların oyunlar vasıtasıyla olgunlaştığını söyler. Modern bilim bunu daha yeni 'oyunla eğitim' formasyonu olarak kavramlaştırdı.
Gençliğin kıymetini, yaşlılığın hikmetini bil
Mevlâna yaşlı kadınların kendilerini genç göstermek için yüzlerini boyamasını yadırgamış. Kendilerini komik duruma düşürdüklerini düşünmüş. Onlara hep 'geçmişi bırakıp kaza ve kadere teslimiyetle yaşadıkları dönemin kıymetini bilmelerini' öğütlemiş. Mevlâna yaşlanmaktan korkan veya gençliğine özlem duyanlara şu öneride bulunmuş: "Yarın yaparım deme; nice yarınlar geçti. Ekin zamanı tamamıyla geçmesin, uyanık ol!"
İyi dostlar edinmek için iyi bir dost ol
İnsanlık var oldu olalı belki de hiç bu kadar kolay iletişim kurmamıştı. Aklına gelen kişiyle nerede olursa olsun anında konuşabilme imkânına sahip. Ama modern zaman bireylerinin tüm bu imkânlara rağmen en yaygın problemlerinden biri 'yalnızlık'. Sanal âlemde yüzlerce arkadaşı bulunan, cep telefonunda onlarca numara kayıtlı olan yalnız insanlar yığını dolaşıyor sokaklarda. Akrabalık ilişkileri de eski zamanlara göre çok zayıf. Hz. Mevlâna, bu dertten muzdarip günümüz insanına şu öğütlerde bulunuyor:
Sen dost ol da sayısız dost gör; fakat dost olmazsan dostsuz, yardımsız kala kalırsın.
Hep 'ben' diyen arkadaş bulamaz. l
Dostları arayıp onların halini hatırını sormayı, gerekli bil; ister yaya olsun, ister atlı.
Temizlerin muhabbetini ta canının içine dik! Gönlü hoş olanların muhabbetinden başka muhabbete gönül verme!
Yürü, tez bir Allah dostu ara. Böyle yaptın mı, Allah, senin dostun olur.
Bilgisiz adam bir müddet seninle gönül arkadaşlığında bulunsa bile, nihayet cahillikten sana bir yara vurur.
Tatlı sözlü cahil dostun sözlerine pek kapılma! O sözler, eskimiş, yıllanmış zehre benzer.
Akraba olanlar birbirlerine sevgilerini dile getirmek zorunda değildir; akrabalık zaten sevginin ta kendisidir.
Ev komşusu önemlidir, ama gönül komşusu daha önemlidir.
Eğer anlarsan komşunun iyi ya da kötü yaşam tarzı sana öğüttür.
***
ENGELLİYİZ
Fiziki sakatlıklar hemen dikkatimizi çeker. Mesela topallayan bir bacağı asla gözden kaçırmayız, ancak topallayan yürekleri de asla fark etmeyiz! Herkese bir soru sormak istiyorum: Bir kör, sağır ya da tekerlekli sandalyeye mahkum bir engeli gördüğümüzde içimizden geçen ilk duygu nedir?... Acırız ….için için vah vah çeker, zavallı gibisinden mırıldanırız. Halbuki bizden beklenen acıma değil, anlama . Fakat heyhat: Kendini anlamayan başkasını nasıl anlasın.
Biz ne kendimizi anlıyoruz, ne de birbirimizi. Bu yüzden hayat gitgide anlamsızlaşıyor.Çünkü sadece zorluklarını, olumsuzlıklarını, kirli yanlarını yaşıyoruz. Oysa hayatta bir sürü güzellikler var. Mesela güller açıyor, çocuklar gülümsüyor, yıldızlar göz kırpıyor, yağmur yağıyor, güneş doğuyor .Hayatın kışı ayrı, yazı ayrı güzel; denizin durgunu farklı, dalgalısı farklı güzel. Ancak bu güzellikleri fark edebilmek için görebilmek lazım(feraset) .Şayet görmüyorsak , bir anlamda görme engelli sayılmaz mıyız?
Kuşları rengi ve ahengi, uçuşu da, ötüşü de ayrıdır…..Yazın ayrı, kışın ayrı öter kuşlar.Ama her sabah kuş orkestrasının ahenkli ritmiyle uyanmak sadece duymayı bilenlere mahsus bir imtiyazdır….Yazık ki çoğumuz kuşları duymuyoruz…Kuşları duymadığımız gibi, eşimizi, çocuklarımızı ve arkadaşlarımızı da (dinlemiyoruz ki) duymuyoruz…. Bir anlamda işitme engelli sayılmaz mıyız?
Sevmekten korkuyoruz. Sevsek bile bunu saklıyoruz…Annemiz, babamız, eşimiz ve çocuklarımız onları ne kadar sevdiğimizi bilmiyorlar, çünkü sevgimizi söylemeyi zaaf sayıyoruz.Bir anlamda sevgi engelli sayılmaz mıyız?
Sevdiklerimizin gönlünü alacak güzel sözler söylemiyoruz….Bir anlamda konuşma engelli sayılmaz mıyız?
Elimizdeki güzelliklerle zenginlikleri fark etmediğimiz için, mutluluğu uzaklarda arıyoruz….Biranalmda zeka engelli sayılmaz mıyız?
Sevgilerimizle birlikte kızgınlıklarımızı, küskünlüklerimizi de saklıyor,duygularımızı salt kendi içimizde yaşıyoruz. Bunu izah için de ‘’kol kırılır yen içinde kalır’’ diyoruz. (Kol kırılıp yen içinde kaldıkça, kemik yanlış kaynıyor, böylece bir uzvumuz daha çarpıyor) Bir anlamda cesaret engelli sayılmaz mıyız?
Farklı inanan, farklı düşünen, farklı giyinen, farklı yaşayan insanları kabullenemiyor, sosyal hayattan dışlamaya kalkışıyoruz..Bir anlamda saygı engelli sayılamz mıyız?
Ve hep yakınıyor, kanaat etmiyor sadece şikayet ediyouz: Yani şükür engelliyiz! Bu anlamda engelli sayımız yedi buçuk milyon değil, beklide yetmiş buçuk milyon!..Yaşamı idrak etmeden yaşayıp gidiyoruz işte! |